Motosiklet Tümü

Doğu Anadolu Motosiklet Turu (22-29 Mayıs 2022)

1 yıl önce | okunma

Doğu Anadolu Motosiklet Turu (22-29 Mayıs 2022)

Her motosiklet kullanıcısının hayalidir, uzun soluklu geziler,biraz gazlamalı bol virajlı bol molalı ve akşamda keyifli bir uyku.Yeni yerler yeni rotalar yeni insanlar mutluluk katar hayata.
Sammot yani Samsun Motosiklet Grubu olarak bu sefer rotayı ve gezinin organizasyonunu gönüllü arkadaşlara verdik , ilk defa hazır paket bir gezide yol alacaktım.İş yoğunluğu sebebiyle de uzun zamandır yola çıkmamıştım.

Rota ; Samsun çıkışlı sırasıyla Kemaliye , Ovacık üstünden Tunceli-Bingöl , Batman, Hasankeyf,Midyat,Hakkari,Yüksekova,Van,Ağrı,Kars,Sarıkamış,Ardanuç ve Artvin üzerinden sahil yolundan tekrar Samsun’a dönüş.22 Mayıs Pazar sabah çıkışlı 29 Mayıs akşamı evde olacak şekilde planlanmış yaklaşık 3500 km’lik 8 günlük bir rota ve 9 motosiklet

Tüm hazırlıklar ve motosiklet bakımları yapıldıktan sonra hareket 22 Mayıs pazar günü saat 08.00’de başladı.Klasik buluşma noktası Ankara yolu üstündeki Shell Benzin istasyonuydu.O gün Serüven Peşinde’ninde gezi günüymüş, iki ekibin karşılaşması ve eski dostların bir araya gelmesi keyifli bir başlangıç oldu.

Ekip toplandıktan sonra 9 macerasever yola koyulduk.Yolculuğumuz Samsun Ankara yolu üzerinden Ladik’e saparak Ladik gölü kenarında göl manzaralı yol kenarı çay bahçesinde mola vererek sürdü.Hedef Erzincan Kemaliye idi , yaklaşık 450 km’lik bir yol olacaktı.Her saatbaşı molalar ile akşam 17.00 sularında Taşlıyol’da olacaktık.

Şansımıza hava ne çok sıcak ne de çok soğuk idi.Zaten Mayıs ayının seçilmesinde ki sebepte hava şartlarının motosiklet sürmeye elverişli olmasıydı.

İlk yemek molamız Refahiye’de oldu.Döner lokantasında lezzetli bir döner yedik.Bazı yerlerde ufak çaplı yol çalışmaları da olsa yol oldukça keyifliydi.

Doğa ilkbahara dönmüş dağlar ve ovalar çok güzel yeşile bezenmişti.Yakıt molalarından sonra akşam saatlerinde Kemaliye eski adı ile Eğin ilçesine ulaştık.Burayı enteresan kılan insan eliyle açılmış Taşlıyol adı altında Eğin’i kestirme bir şekilde Divriği’ye bağlayan bol tünelli bir yolu olmasıydı.Dünyanın en tehlikeli yollarından biri sayılmakta.Karasu yani Fırat nehrini oluşturan ana kollardan biri olan nehrin oluşturduğu Karanlık Kanyon kenarında dağların oyulması ile oluşturulan Taşlıyol 132 yıllık bir emeğin ürünü.

Normalde yol kullanılmıyor , sadece o bölgede yer alan köylere ulaşım amacıyla açık tutuluyor ve de turizm amaçlı.Asıl yol İliç ilçesi yada aşağıdan gelirseniz yani Güney Anadolu istikametinden Arapgir üzerinden oluyor.
Eğin yani Kemaliye Osmanlı döneminde kasapları ile nam yapmış eski yerleşimlerden bir tanesi , sarayın kasapları buradan gelirmiş.Ilıman bir havası ve yemyeşil bir doğası var ,çöl ortasında ki vahaa gibi , gizli kalmış cennet görünümünde.Kemaliye festivali ise doğaseverlerin oldukça ilgi gösterdiği bir şenlik.

Orda bir köy var uzakta ,dizelerinin yazarı Ahmet Kutsi Tecer’in bahsettiği orda ki köy Apçağa’da burada , Ahmet Kutsi Tecer’in yaşadığı ev müze haline dönüştürülmüş.

Taşlıyolu daha önceden defalarca gezdiğim için bu sefer Taşlıyol başında ki kafede arkadaşları beklemekle yetindim ve manzaranın tadını çıkardım.Reyhan şerbetimi içerek.
Kemaliye elbette 1 güne sığacak bir turizm şehri değil , Karanlık Kanyon bot gezisi, Karanlık Kanyon Zirve tırmanışı , Taşyol tünelleri , gastronomi turu vs vs derken 2 tam gün geçirmek gerekiyor.

Gece otelimiz Kemaliye Vadi’de yorgunluk attıktan sonra sabah erken saatlerde tekrar yola koyulduk.Hedef ilk önce Ovacık sonrasında Tunceli’ydi.Ovacık ilçesine dağ yollarından gitme kararı aldık,akşamdan konuştuğumuz yerel rehberlerden bir tanesi bize alternatif bir rota önerince hemen değerlendirmeye aldık ve gece rota çalışmasından sonra sabah o rota için yola koyulduk.

Rotamız merhum Vali Recep Yazıcıoğlu köprüsü üzerinden Başpınar tarafına oradan Gedikler üzerinden Çemişgezek’e inmekti.Fırat nehrinin oluşturduğu eşsiz vadiler manzarasında yol alırken ,hafif çiseleyen yağmur altında bir yandan manzaranın bir yandan da mis kokan doğanın kokusunu içimize çekerek ilerliyorduk.

Yemyeşil vadiler Çemişgezek tarafına doğru dönünce bembeyaz kıraç topraklara yerini bıraktı.Doğa bıçakla kesilmiş gibi bir anda değişkenlik gösterdi.

Çemişgezek’ten sonra Hozat tarafında ki sarp dağları tırmanıp inişe geçince adı gibi bir ova olan Ovacık önümüzde belirdi.İki büyük dağ silsilesinin arasında cennet gibi bir ova.

Ovacık bölgenin en verimli ovası , uçsuz bucaksız ova güzel bir görüntü veriyor ,henüz zirvelerinde erimemiş karları ile yeşil beyaz bir renk hakim .
Ovacık klasik bir Anadolu kasabası , kahvede oturan amcalar, dolu çay ocakları ve size gülümseyen gözlerle hoşgeldiniz diyen meraklı insanlar.
Bu kadar eşsiz ovalarda yetişen hayvanlarında etleri bir başka lezzetli oluyor.Oluyor ki vejeteryan arkadaşımız bile Ovacık’ta lezzetinden dolayı et yemeye başladı.
Yemekten sonra rotamızda olmamasına rağmen halkın ısrarla buraya kadar geldiniz görmeden gitmeyin dediği Munzur Gözelerine yol aldık.

Munzur çayının çıkış noktası olan kaynak Ovacık merkeze 14 km civarında , karların erimesi ile suyun gözü oldukça yoğun akıyor, taşlar yarılmış binlerce litre su buradan fışkırıyor gibi.

Munzur gözeleri Aleviler içinde bir ibadet noktası ,Sırlanma Alanı,Çerağı Uyandırma Alanı gibi ibadet noktaları var, suyun akıp Munzur çayını oluşturduğu bölge bir park haline getirilmiş ,kesinlikle görülmeye değer.

Munzur gözelerinden yola çıktıktan sonra solunuzda kalan dağ manzarası ile geniş bir ovanın içinden geçerek Munzur çayına paralel ağaçlıklı bir yoldan Tunceli’ye kadar geldik.Munzur çayının yeşile dönük rengi eşliğinde Tunceli merkezde bir restoranta attık kendimizi.
Tunceli Munzur Çayının kenarında kurulmuş güzel bir şehir , oldukça temiz ve düzenli görünüyor.İnsanları oldukça sohbetkar sizinle hemen muhabbete başlıyorlar.

Gece DSİ’nin misafir hanesinde konakladık, sabahında ise baraj gölünün kenarında enfes bir manzara eşliğinde yöresel kahvaltımızı afiyetle midelerimize gömdük.
Tunceli aklımızda bir daha gelmeliyiz diye yer ettiğimiz bir ilimiz oldu.Ama otel rezervasyonlarını çok önceden yapmak gerek , yıllık 2 milyon turist çeken bir ilimiz.Kültür festivalleri, çalıştaylar,şenlikler derken oldukça rağbet gören bir ilimiz olmaya başlamış.

Yolumuz Bingöl üzerinden Batman ve oradan da sular altında kalan Hasankeyf.Ama yolüstünde bulunan Malabadi Köprüsünü görmeden olmazdı.Köprü kemer açıklığı ile dünyada ilklerden , oldukça geniş bir kemere sahip.Adına türküler bile yazılmış.Ama işlevsel değil turistik amaçlı,1147 yılında Artukoğulları Beyliği döneminde yapılmış.

Batman oldukça kalabalık bir Güneydoğu Anadolu ilimiz ,şehir oldukça hareketli, burada Batman’lı arkadaşlarımızın misafirperverliği bizi çok mutlu etti ,bizi ağırlamak için ellerinden geleni yaptılar , güzel dostluklar kurarak oradan Eski Hasankeyf ilçesine geçtik.
Baraj sebebi ile sular altında kalan tarihi Hasankeyf kalıntılarının bir kısmı baraj gölü kenarına kurulan yeni şehre taşınmış , oldukça güzel bir yolu var , neredeyse havaalanı gibi geniş ve tertemiz , keyifle motorlarımızı gazladık.Eski şehre gitmeye çalıştığımız yol çok bozuk olduğu için bazı arkadaşlar ile konaklama yerimiz olan Midyat ilçesine geçtik.Motorunu iddialı kullanan arkadaşlarımız ise bozuk yola rağmen eski şehre gitmeyi başardılar.

Midyat klasik bir ortadoğu şehri gibi , taş binalar ve binaların altında mağara mahzenler ile eski şehir , betonarme yeni binalar ile güncel şehir.
Eski şehir restorasyondan geçmiş , çoğu eski taş bina otel yada kafe olarak kullanılmakta , bazı binalar ise işyeri haline çevirilmiş , burada da şarap yada el işçiliği gümüş sanatı satılmakta.Her ne kadar gece her yer kapalı olsada şehir gündüzleri yoğun turist ağırlamakta.

Burada kaldığımız öğretmen evi bize yeterliydi.Sokakta gezerken ayak üstü tanıştığımız berber sayesinde her işimizi Midyat’ta rahatlıkla gördük.Oldukça yardımseverdi.Midyat geceleri oldukça sakin ama görseli güzel bir şehir, taş evlerin görüntüleri , çatılarından manzaraları , daracık sokakları oldukça keyifli

Midyat gecemizin sabahında yolumuz Mor Gabriel Kilisesi oldu.Süryani Cemaatinin aktif kiliselerinden biri olan Mor Gabriel Kilisesi oldukça görkemli, kilise aktif olduğu için rahipler kilisede yaşıyor ve ibadet ediyorlar. Burayı rehberler eşliğinde belirli saatlerde gezmeniz mümkün , bu sayede hem kilise hemde Süryani Cemaati hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz.

Kilise ziyaretinden sonra yolumuz Hz.Nuh türbesini görmek için Cizre’ye çevrildi.Güney Doğu Anadolu şehirleri beklediğimizin tersine oldukça hareketli ve kalabalık çıktı.Cizre de de trafik ve yoğun kalabalık vardı.Hz.Nuh türbesi içinde 4mt’lik bir tabut var , Hz.Nuh’un bu boyda olduğu söylenmekte.Türbenin olduğu yerleşke yakınlarında bir başka mezar daha bulunmakta; bu da İsmail ebul iz el cezeri , birçok icadı olan bir fen ve bilim adamı.Robot ,saat ve çeşitli makineler icat ettiği söyleniyor.
Dicle nehrinin kenarında kurulmuş Cizre arap şehirleri gibi .

Yolumuz yavaş yavaş doğuya doğru dönmeye başlamıştı.Hedef Hakkari ve Yüksekova’ydı.Yemişli’den sonra sınıra sıfır noktasında bir yol üstü kamyoncu lokantasında sınıra bakarak yemek yemek güzeldi.Bir yandan orda çalışanlardan sınır hakkında bilgi almak bir yandan da karşı taraftan gelenleri dinlemek keyifliydi

Yemekten sonra bol virajlı dağ yollarından ve yüksek geçitlerden ve bol bol kontrol noktalarından geçerek Hakkari’ye ulaştık.Dağın tepesine kurulmuş bir şehir.Şehre çıkmak için sarp ve virajlı bir yoldan ilerlemek gerekli.Tabi ki kalabalıklığı ve trafik yoğunluğunu söylemeye bile gerek yok.Kısa bir Hakkari turundan sonra hızla Yüksekova’ya gazladık.Ama akşam olmuştu gezmek kısmet olmadı.Sabahın ilk ışıkları ile kendimizi sokaklara attık.Bir sınır kasabası olan Yüksekova’da herkes karşı İran tarafına geçmekten bahsediyor.Sınır kasabası olunca kaçak ürünler geliyor insanın aklına.Ama maalesef kaçak olan tek şey çay ve tütün.Eskisi gibi bir hareketlilik yok ürünlerde

Şehrin çok temiz olduğu söylenemez,çöp kutusu , konteynırı hiç görmedik.Bir caddesi var tüm alışveriş dükkanlarının olduğu ,fakir bir şehir gibi görünsede kuyumcular açılınca öyle olmadığı belli oldu.Vitrinlerde milyonluk takılar görünce insanın aklına bunları kim alıyor diye geliyor.Tabi bölgede aşiret kültürü mevcut.Böyle olunca aşiret düğünlerinde takılan kilolarca altının nereden alındığı da ortaya çıkıyor.

Yüksekova ziyaretinden sonra rotamız kuzeye doğru çevrildi,çok güzel doğaya sahip manzaralı dağ yollarından ilerlemeye başladık,güneşli havanın tadını çıkararak henüz sıcaktan erimemiş asfalttan gidiyoruz derken Güzeldere Geçitinde 2730 mt rakımda eriyen asfalt sebebi ile tır kaymış ve yol kapanmıştı.Allahtan duyarlı polis memurları bizim geçebileceğimiz aralığı açarak yol verdiler ,ama çıkışın zorlu olduğu gibi inişinde eriyen asfalt sebebi ile kaygan olması nedeniyle sakin bir sürüş ile bu bölgeyi geçtik.
Tehlikeli sürüşlerden biridir erimiş asfalt üzerinde gitmek, bazı bölgelerde eriyik üzerine dökülen ince çakıl sürüşü daha bir çıkmaza sokar ,Mayıs ayında gitmemizin en büyük nedenlerinden biriydi.

Başkale ilçesi geçtikten sonra Gürpınar’da Hoşap Kalesi sizi heybeti ile yol kenarında beklemekte.Kale kapılarının kilitli olması sebebiyle içine giremesekte aşağıdan bile manzarası oldukça güzeldi.

Kale dibinde çay molası verdikten sonra hızla Edremit’e yola koyulduk ,burada Ahdamar yada Akdamar adasında ki Akhtamar Kilisesini gezmek için feribot kalkan koylardan birine park ettik ,hemen kalkan feribotlardan birine atlayıp adaya 1 saatlik bir yolculuktan sonra ulaştık.Giriş ücretli , Müze kart da geçerli.

Akdamar Kilisesi Ermeni Cemaatine ait bir kilise yakın zamanda restore edilmiş.Surp Haç Kilisesi olarak da bilinen kilise 7.yüzyılda Kudüsden İrana kaçırılan haç parçasının korunması amacıyla 915-921 yıllarında inşa edilmiş.Şimdi ise içi boş sadece turizm amaçlı kullanılmakta.Adaya birkaç yerden feribot kalkmakta.Feribot kalkan iskelelerde yemek için tesisler bulunmakta.Oldukça yoğun turist ilgisi var.

Akdamar adasını ziyaretten sonra akşam saatlerine Van’a ulaşıyoruz , dedikleri gibi Doğu’nun Paris’i. Göl kenarında ki işletmeler ve şehir merkezi çok güzel.Oldukça büyük ve kalabalık.Trafik ise yoğun 1 saate zor çıktık desek yeridir kısa bir tur atmak için girmiş olsakta.
Otelimiz gölün çok uzak karşı yakasında yer alan Nemrut manzaralı güzel bir göl kenarı oteliydi.
Gece keyifli sohbetten sonra sabah güneş ışınları ile beraber göl kıyısında aldım soluğu , Görsel efsaneviydi.

Sıradaki mola noktamız üremek için nehre ters yönde ilerlemeye çalışan Alabalıkların olduğu Erçiş Balık Bendi.Tabiat ananın güzel bir şöleni , onbinlerce balık akıntıya ters şekilde yüzerek yumurtlama alanlarına ulaşmaya çalışıyor.İlginç bir deneyimdi havada uçan alabalıkları görmek.Keşke insanlarda bu tabiat olayına el değdirmeseler.Koruma altında olmalarına rağmen her gün kaçak avlanma ile mücadele ediyor yetkililer.

Doğu anadolu ovaları o kadar engin ve o kadar eşsiz ki ,insan o ovalaarı gördükçe bu memlekette hala hayvancılık niye yeterli ilgiyi görmüyor diye hayıflanıyor.
Ağrı diğer şehirlere nazaran biraz yetim kalmış gibi ama en lezzetli döneri burada yedik.Hatta tatlı niyetine tekrar döner yedik desek doğrudur.Burada insanların ilgisi görülmeye değerdi.Fotoğraf çektirmek isteyenlerle bolca vakit geçirdik.

Ağrıdan sonraki hedefimiz Sarıkamış ilçesiydi , geçtiğimiz dağ yolları ve doğa efsanevi şekilde güzeldi.Bir yandan tertemiz akan nehirler bir yanda yemyeşil çimenler bir yanda sarp dağlar mükemmel uyum içindelerdi.

Sarıkamış askeriyenin azalması ile eski şaşalı günlerini yitirmiş, kış turizmine odaklanmış şehir Mayıs ayında bomboş idi.Kaldığımız otel bile kapalıydı bizim ricamız üzerine açılmıştı.

Soğuk geçen Sarıkamış gecesinden sonra Handere geçiti,Cankurtaran Geçiti ve Bülbülhan Geçiti ile Karadeniz tarafına Artvin topraklarına inmeyi başardık.Doğu Anadolu bölümünden bu geçitler sayesinde Karadeniz çoğrafyasına geçiş mucize gibi ,o dağ silsileleri masallardan çıkmış gibi hem ürkütücü hemde kendine aşık edici.

Ardanuç da çağ kebabı molasından sonra kalacağımız Danzot Dağ evlerine yolculuğumuz 1 saat sürdü.Bungalov evlerden oluşan mükemmel bir tesis.Doğaseverler için tam bir konaklama noktası.Ama son durak yani gittiğiniz yolu tekrar geri gelmeniz gerekecek.Tüm gezinin yorgunluğunu dere üstüne kurulan çardakta attık.

Tabi çoğrafya karadeniz olunca yağmursuz olamaz, tüm gezi boyunca kaçtığımız yağmur sağanak şeklinde bizi burada yakaladı.Motorları bile örtmeye zaman bulamadık ama olsun tüm bunlara değerdi.
Sabah horoz ötüşüyle beraber yola koyulduk artık rota ev idi, ilk önce Ardanuç oradan Artvin sonrasında Borçka ve Cankurtaran Tünelinden Hopa , artık yolumuz Karadeniz sahil yolu , molalar vererek uzun ve yorucu Karadeniz yolunu sağsalim tamamlayarak evlerimize ulaştık.
Doğu ve Güney Doğu Anadolu çoğrafyası bizi bir kere daha şaşırttı.Enfes bir çoğrafya her baktığınız nokta kartpostal görünümünde , şehirler oldukça kalabalık ve hareketli
İnsanları ilgili ve yardımsever, başta Tunceli olmak üzere sosyokültürel değerler bizi oldukça şaşırttı ve mutlu etti.bir değil birçok defa gidilir.

Powered by Wikiloc
Powered by Wikiloc

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir